“Ali’ni Türkü Defteri” öykü kitabındaki öyküler genellikle
yaşanmış olaylardan yola çıkılarak yazıldı. Sözgelimi “Üç Tekerli Bisiklet”
öyküsündeki olaylar bizim evde yaşadığımız olaylar. Hatta bakın öykünün baş
kahramanları olan o üç tekerli bisiklet ve sürücüsünün fotoğrafını bile
çekmişiz o zaman.
…
Arka kapağında kitap şöyle tanıtılmış:
ALİ’NİN TÜRKÜ DEFTERİ
Suya, sabuna dokunan öyküler
Bu kitaptaki öykülerinde kitap okumayı
sevdirmeyi amaçlayan yazar eğlenceli öyküler sunmaya çalışır. Okurlarını
eğlendirmeye çalışırken bir yandan da onların; sorgulayıp, düşünmelerini
amaçlar. Bu nedenle öykülerinde toplumsal sorunlarımızdan bazılarına da değinmektedir.
Söz gelimi Kurtlu Elma öyküsünde organik ürün, ilaç kalıntısı
konuları olaylar içinde gündeme getirilir. Savurgan Çocuk’ta
sınırlı olan dünyamız kaynaklarının savurganlık ölçüsüne varan tüketiminden
duyulan rahatsızlık dile getirilerek, doğada dengenin bozulmaması için duyarlı
olmamız gerektiği vurgulanır. Ispanak İksiri öyküsünde reklam uğruna
bir yanlışın insanlara senelerce nasıl yutturulduğuna yer verilir. Bakış Açısı ve İlk Çok Partili Seçim’de
çağımızda anlaşabilmek, birlikte yaşayabilmek için uzlaşma kültürünün ne kadar
gerekli olduğuna dikkat çekilir. Ağaç Yaş İken Eğilir ve Ali’nin Türkü
Defteri öykülerinde ise eğitim sistemimizdeki bazı çarpıklıkların altı
çizilir.
Tadımlık olarak yukarıdaki resmin
öyküsünü görelim.
…
ÖYKÜ
ÜÇ TEKERLİ BİSİKLET
Eskiden, daha televizyon yok iken akşamları komşular birbirlerine
oturmaya giderlerdi. Bir akşam biz de komşumuza oturmaya gittik. Ana, baba bir
de üç yaşındaki oğlumuz Özgür.
Komşumuzun da Özgür’le aynı yaşta Umut adında bir oğlu vardı. Biz
oturma odasında divanlarda oturup sohbet ettik, çay içtik. Umut’la Özgür de
ortada oyuncaklarla oynadılar. Bu arada Umut’un üç tekerli bir bisikleti vardı.
Umut ona binip oda içinde köşeden köşeye koşturuyordu. Özgür de arkasına
binmeye çalıştı. Oturak dar gelince sığmadı. Arkada tekerlerin miline basarak
bindi. Bir süre böyle sürdüler. Çok keyif aldılar. Umut oyuncağını arkadaşıyla
paylaşmanın keyfini yaşadı. Özgür ise yeni bir oyuncak ile oynamaktan çok mutlu
oldu. Sonra Özgür yalnız bindi. Sürmeyi denedi. Pedalları çeviremedi.
Bisikletten indi, elleriyle iterek sürme yolunu denedi. Alet, o şekilde sürünce
yürüdü. O şekilde sürmekten bile çok keyif aldı. O kadar emek verdi ki, ter
içinde kaldı. Eve dönerken isteklerini sıraladı. Daha “r” seslerini tam
söyleyemediği için:
“Ben de bisiklet isteyim!” diyordu. “Tamam” dedik, “alalım.”
“Benim bisikletim kıymızı olsun! Üç tekeyi olsun!”
Eve geri dönünce terden ıslanmış iç çamaşırlarını değiştirdik.
Sonraki gün erkenden gittik, kırmızı bir bisiklet aldık. Eve getirdik.
Özgür gene bindi ama pedalları çeviremedi. Elleriyle itip sürmeyi tercih etti.
Eve gelip giden komşulara bisikletini gösteriyordu.
“Bakın, benim yeni bisikletim vay!” diye övünüyordu. Gelen komşular da
onun suyundan gidiyorlardı:
“Çok da güzel imiş. Hem de kırmızı.”
Hasan amcası bir korna getirip önüne taktı.
“Benim oğlanın evde bisikleti yok. Bu gece ben bu bisikleti alıp
götürsem nasıl olur?” diye şaka yaptı.
Gülay teyzesi bir nazarlık getirdi, önüne taktı.
El ile iterek bisiklet sürmekten çok keyif alıyordu ama çok
yoruluyordu. Baktık kendi kendine olmuyor, yardım ettik. O bisiklete bindi,
anası arkadan itti. Böyle yapınca bisikletin pedalları de kendiliğinden
dönüyordu. Özgür’ün ayaklarını pedala koyması yetiyordu. Bir süre öyle
alıştırma yaptık. Böyle sürüş el ile itmekten daha keyifli oldu. Bol bol bisikletin zilini çalıp kafamızı
şişirdi. Zili sokakta giderken çalması konusunda anlaştık. O akşam yatmazdan önce bisikletini yatağına
bir ip ile bağladı. Biz güldük. O alındı:
“Ne güleysiniz? Ya amcam gece gelip alıysa?”
En sevdiği malını garanti altına almıştı. Sonraki günlerde alıştırmalar
devam etti. Bir ara yardımı bıraktık.
“Hadi kendin sür!” dedik. O denedi ama gene pedal çeviremedi.
Bisikletten inmedi ama ayaklarını indirip ayaklarıyla yeri iterek bisikleti
yürüttü. Bir süre de bisiklet öğrenmeye böyle çalıştı. Akşam evin içinde gündüz
iyi havalarda balkonda bisiklet alıştırmaları devam etti. Derken, ana, babanın
da yardımıyla pedal çevirme işi başarıldı. Özgür’deki keyfi görmeliydiniz.
Pedal çevirme işi yoluna girince sanki yeni bisiklet alınmış gibi gene sevindi.
Bu kez eve gelen komşuların önünde bütün hünerlerini göstermeye başlamıştı. Hem
pedalları çeviriyor hem de öğünmekten geri kalmıyordu.
“Açılın! Yol veyin! Benim kıymızı bisikletim geliyoy.”
Bisiklet alıştırmalarına o kadar zaman ayırdı ki diğer oyuncakları
oynamaya zaman kalmadı. Diğer oyuncaklarını unuttu. Anası da öteki oyuncakları
bir poşete toplayıp dolaba koydu.
İyi, güneşli günlerde evin odaları dar geldi, aşağıya evin önüne
indiler. Anayola gitmemek şartıyla ev önünde alıştırmalar yapıldı. Bisiklet
sürme işi tam pişirildi. Akşam olunca bisiklet tekrar eve çıkarıldı.
Alıştırmalar evde devam etti. Bir odadan ötekine gidildi, gelindi. Bisikleti
iyi sürmeye başlayınca sırada ne vardır? İyi sürdüğünü herkese göstermek ...
İyi sürmek nasıl olur? Hızlı gitmekle(!) Köşeleri hızlı dönmekle(!)
Bir gün eve komşular gene oturmaya geldiler. Özgür buna sevindi.
“Bisiklete nasıl biniliymiş, şunlaya biy gösteyeyim.” diye söylendi.
Konuklar, ev sahipleri oturma odasında divanlara oturup sohbete, çay
içmeye başladılar. Özgür de gösterisine başladı. Köşeden köşeye hızla sürmeye
başladı. Anlaşmamıza uyarak zilini çalmıyordu. Zil yerine ağzıyla araba sesi
çıkarıyordu:
“Vuv, vuv, vuuuv! Yol veyin bisikletim geliyoy!”
Anası gene her zamanki uyarısını yapıyordu:
“Oğlum yavaş sür. Hızlı sürersen kaza olur.”
Bisiklet köşeye yaklaşınca frene basıp yavaşlıyor, köşeyi kazasız
belasız dönüyordu. Onu izleyenler alkışlarını esirgemediler.
“Çok güzel sürüyorsun! Nerede öğrendin sen böyle güzel sürmeyi?”
O, bu sözlerden çok keyiflendi.
Konuşma yerine gösteri yapmanın daha doğru olacağını düşündü. Daha fazla alkış
toplamak için hızlandı köşeye varırken frene basmakta geç kaldı. Yana dönmek
için ön tekeri yana kıvırdı. Ama hızını alamayıp yan yattı. Bisiklet de
yuvarlandı Özgür de. Özgür ağlıyordu. Hemen davranıp Özgür’ü kaldırdılar.
“Yaralı yeri var mı? Kanayan yeri var mı?” diye araştırdılar. Kan
yoktu. Yara bere de yoktu. Herkes çocukla ilgileniyordu. Bisiklete dönüp
tanıyan yoktu. Bisiklet yerde yatıyordu. Çocuk hüngür hüngür ağlamaya devam
edince onun kolunda ya da ayağında bir kırık aradılar. Gene bir şey
bulamadılar. Bu arada çocuğun ağlarken arada bir yerde yatan bisiklete
baktığını fark ettiler. Bisikleti alıp tekerleri üstüne kaldırdılar. O anda
beklemedikleri bir şey oldu. Çocuğun ağlaması “şıp!” diye kesildi. Hatta çocuk
gülümsemeye çalıştı.
“Bozulmamış! Bisikletim kıyılmamış!”
Yerinden kalktı sevinçle bisikletine yapıştı. Sonra binip sürdü.
“Eskisi gibi sağlam!”
…
Ali Varol